Skip to main content

ثُمَّ
sonra
ٱلْجَحِيمَ
cehenneme
صَلُّوهُ
sallayın onu

ŝümme-lceḥîme ṣallûh.

"Sonra cehenneme yaslayın"

Tefsir

ثُمَّ
sonra
فِى سِلْسِلَةٍ
zincire
ذَرْعُهَا
uzunluğu
سَبْعُونَ
yetmiş
ذِرَاعًا
arşın
فَٱسْلُكُوهُ
vurun onu

ŝümme fî silsiletin ẕer`uhâ seb`ûne ẕirâ`an feslükûh.

"Sonra onu boyu yetmiş arşın olan zincire vurun";

Tefsir

إِنَّهُۥ
çünkü o
كَانَ
idi
لَا يُؤْمِنُ
inanmıyor
بِٱللَّهِ
Allah'a
ٱلْعَظِيمِ
büyük

innehû kâne lâ yü'minü billâhi-l`ażîm.

"Çünkü, o, yüce Allah'a inanmazdı."

Tefsir

وَلَا
ve
يَحُضُّ
ön ayak olmuyurdu
عَلَىٰ طَعَامِ
doyurmaya
ٱلْمِسْكِينِ
yoksulu

velâ yeḥuḍḍu `alâ ṭa`âmi-lmiskîn.

"Yoksulun yiyeceği ile ilgilenmezdi."

Tefsir

فَلَيْسَ
yoktur
لَهُ
onun için
ٱلْيَوْمَ
bugün
هَٰهُنَا
burada
حَمِيمٌ
candan bir dost

feleyse lehü-lyevme hâhünâ ḥamîm.

"Bu sebeple burada bugün onun bir acıyanı yoktur."

Tefsir

وَلَا
ve yoktur
طَعَامٌ
yiyecek
إِلَّا
başka
مِنْ غِسْلِينٍ
irinden

velâ ṭa`âmün illâ min gislîn.

"Günahkarların yiyeceği olan kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur."

Tefsir

لَّا يَأْكُلُهُۥٓ
onu yemez
إِلَّا
başkası
ٱلْخَٰطِـُٔونَ
hata işleyenlerden

lâ ye'külühû ille-lḫâṭiûn.

"Günahkarların yiyeceği olan kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur."

Tefsir

فَلَآ
hayır
أُقْسِمُ
yemin ederim
بِمَا
şeylere
تُبْصِرُونَ
gördükleriniz

felâ uḳsimü bimâ tübṣirûn.

Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki, Kuran şerefli bir elçinin getirdiği sözdür.

Tefsir

وَمَا
ve şeylere
لَا تُبْصِرُونَ
görmedikleriniz

vemâ lâ tübṣirûn.

Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki, Kuran şerefli bir elçinin getirdiği sözdür.

Tefsir

إِنَّهُۥ
şüphesiz o
لَقَوْلُ
elbette sözüdür
رَسُولٍ
bir elçinin
كَرِيمٍ
değerli

innehû leḳavlü rasûlin kerîm.

Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki, Kuran şerefli bir elçinin getirdiği sözdür.

Tefsir