fetenâdev muṣbiḥîn.
Sabah erken: "Ürünlerinizi devşirecekseniz erken çıkın" diye birbirlerine seslendiler.
eni-gdû `alâ ḥarŝiküm in küntüm ṣârimîn.
Sabah erken: "Ürünlerinizi devşirecekseniz erken çıkın" diye birbirlerine seslendiler.
fenṭaleḳû vehüm yeteḫâfetûn.
"Bugün orada, hiçbir düşkün kimse yanımıza sokulmasın" diye gizli gizli konuşarak yürüyorlardı.
el lâ yedḫulennehe-lyevme `aleyküm miskîn.
"Bugün orada, hiçbir düşkün kimse yanımıza sokulmasın" diye gizli gizli konuşarak yürüyorlardı.
vegadev `alâ ḥardin ḳâdirîn.
Yoksullara yardım etmeye güçleri yeterken böyle konuşarak erkenden gittiler.
felemmâ raevhâ ḳâlû innâ leḍâllûn.
Bahçeyi gördüklerinde: "Herhalde yolumuzu şaşırmış olacağız; belki de biz yoksun bırakıldık" dediler.
bel naḥnü maḥrûmûn.
Bahçeyi gördüklerinde: "Herhalde yolumuzu şaşırmış olacağız; belki de biz yoksun bırakıldık" dediler.
ḳâle evseṭuhüm elem eḳul leküm levlâ tüsebbiḥûn.
Ortancaları: "Ben size Allah'ı anmanız gerekmez mi, dememiş miydim?" dedi.
ḳâlû sübḥâne rabbinâ innâ künnâ żâlimîn.
"Rabbimizi tenzih ederiz; doğrusu biz yazık etmiştik" dediler.
feaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetelâvemûn.
Birbirlerini yermeye başladılar.