ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn.
İbrahim: "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi.
ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn.
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler.
linürsile `aleyhim ḥicâratem min ṭîn.
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler.
müsevvemeten `inde rabbike lilmüsrifîn.
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler.
feaḫracnâ men kâne fîhâ mine-lmü'minîn.
Bunun üzerine, suçlu milletin arasında bulunan müminleri çıkardık.
femâ vecednâ fîhâ gayra beytim mine-lmüslimîn.
Zaten orada, kendini Allah'a vermiş sadece bir tek ev halkı bulduk.
veteraknâ fîhâ âyetel lilleẕîne yeḫâfûne-l`aẕâbe-l'elîm.
Can yakıcı azabdan korkanlar için, o beldede bir işaret, bir kalıntı bıraktık.
vefî mûsâ iẕ erselnâhü ilâ fir`avne bisülṭânim mübîn.
Musa'nın başından geçenlerde de ibret vardır: Onu apaçık delille Firavun'a gönderdik.
fetevellâ biruknihî veḳâle sâḥirun ev mecnûn.
Firavun, erkaniyle birlikte hakdan yüz çevirdi; "sihirbazdır veya delidir" dedi.
feeḫaẕnâhü vecünûdehû fenebeẕnâhüm fi-lyemmi vehüve mülîm.
Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.