yüṭâfü `aleyhim biṣiḥâfim min ẕehebiv veekvâb. vefîhâ mâ teştehîhi-l'enfüsü veteleẕẕü-l'a`yün. veentüm fîhâ ḫâlidûn.
Onlar için altın kadeh ve tepsiler dolaştırılır, canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedi kalacaksınız.
vetilke-lcennetü-lletî ûriŝtümûhâ bimâ küntüm ta`melûn.
İşlediklerinize karşılık, size miras verilen işte bu cennettir.
leküm fîhâ fâkihetün keŝîratüm minhâ te'külûn.
Orada sizin için bol yemiş vardır, onlardan yersiniz.
inne-lmücrimîne fî `aẕâbi cehenneme ḫâlidûn.
Doğrusu suçlular, temelli kalacakları cehennemin azabı içindedirler.
lâ yüfetteru `anhüm vehüm fîhi müblisûn.
Azaba hiç ara verilmez, onlar orada tamamen umutsuzdurlar.
vemâ żalemnâhüm velâkin kânû hümu-żżâlimîn.
Biz onlara zulmetmedik, ama onlar zalim kimselerdi.
venâdev yâ mâlikü liyaḳḍi `aleynâ rabbük. ḳâle inneküm mâkiŝûn.
Cehennemde şöyle seslenilir: "Ey Nöbetçi! Rabbin hiç değilse canımızı alsın." Nöbetçi: "Siz böyle kalacaksınız" der.
leḳad ci'nâküm bilḥaḳḳi velâkinne ekŝeraküm lilḥaḳḳi kârihûn.
And olsun ki, size gerçeği getirdik; fakat çoğunuz gerçeği sevmiyorsunuz.
em ebramû emran feinnâ mübrimûn.
Yoksa bir işe mi karar verdiler? Doğrusu Biz de kararlıyız.
em yaḥsebûne ennâ lâ nesme`u sirrahüm venecvâhüm. belâ verusülünâ ledeyhim yektübûn.
Yoksa, kendilerinin gizli veya açık konuşmalarını duymayız mı sanırlar? Hayır; öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadır.