Skip to main content

أَمْ
yoksa
لَهُمْ
onların var (mı?)
شُرَكَٰٓؤُا۟
ortakları
شَرَعُوا۟
şeriat kılan
لَهُم
kendilerine
مِّنَ ٱلدِّينِ
dini
مَا لَمْ يَأْذَنۢ
izin vermediği
بِهِ
onu
ٱللَّهُۚ
Allah'ın
وَلَوْلَا
eğer olmasaydı
كَلِمَةُ
sözü
ٱلْفَصْلِ
ayırım
لَقُضِىَ
derhal hüküm verilirdi
بَيْنَهُمْۗ
aralarında
وَإِنَّ
ve kuşkusuz
ٱلظَّٰلِمِينَ
zalimler (için)
لَهُمْ
onlara vardır
عَذَابٌ
bir azab
أَلِيمٌ
acıklı

em lehüm şürakâü şera`û lehüm mine-ddîni mâ lem ye'ẕem bihi-llâh. velevlâ kelimetü-lfaṣli leḳuḍiye beynehüm. veinne-żżâlimîne lehüm `aẕâbün elîm.

Yoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer kesin yargı bulunmayacak olsaydı aralarında hemen hükmedilirdi. Doğrusu, zalimlere can yakıcı azap vardır.

Tefsir

تَرَى
görürsün
ٱلظَّٰلِمِينَ
zalimlerin
مُشْفِقِينَ
korkudan titrediklerini
مِمَّا
yüzünden
كَسَبُوا۟
yaptıkları işler
وَهُوَ
ve o
وَاقِعٌۢ
başlarına inerken
بِهِمْۗ
onların
وَٱلَّذِينَ
fakat
ءَامَنُوا۟
inananlar
وَعَمِلُوا۟
ve yapanlar
ٱلصَّٰلِحَٰتِ
iyi işler
فِى رَوْضَاتِ
bahçelerindedirler
ٱلْجَنَّاتِۖ
cennet
لَهُم
onlara vardır
مَّا
her şey
يَشَآءُونَ
diledikleri
عِندَ
yanında
رَبِّهِمْۚ
Rablerinin
ذَٰلِكَ
işte
هُوَ
budur
ٱلْفَضْلُ
lutuf
ٱلْكَبِيرُ
büyük

tera-żżâlimîne müşfiḳîne mimmâ kesebû vehüve vâḳi`um bihim. velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti fî ravḍâti-lcennât. lehüm mâ yeşâûne `inde rabbihim. ẕâlike hüve-lfaḍlü-lkebîr.

Yaptıkları şeyler başlarına gelirken, zalimlerin korkudan titrediklerini görürsün. İnanıp yararlı işler işleyenler cennet bahçelerindedirler. Rablerinin katında, onlara diledikleri verilir. İşte büyük lütuf budur.

Tefsir

ذَٰلِكَ
bu
ٱلَّذِى يُبَشِّرُ
müjdelediğidir
ٱللَّهُ
Allah'ın
عِبَادَهُ
kullarını
ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟
inanan
وَعَمِلُوا۟
ve yapan
ٱلصَّٰلِحَٰتِۗ
iyi işler
قُل
de ki
لَّآ أَسْـَٔلُكُمْ
ben sizden istemiyorum
عَلَيْهِ
bunu karşılık
أَجْرًا
bir ücret
إِلَّا
ancak
ٱلْمَوَدَّةَ
arzu ediyorum
فِى ٱلْقُرْبَىٰۗ
(Allah'a) yaklaşmayı
وَمَن
ve kim
يَقْتَرِفْ
yaparsa
حَسَنَةً
bir iyilik
نَّزِدْ
artırırız
لَهُۥ
ona
فِيهَا
onun
حُسْنًاۚ
iyiliğini
إِنَّ
şüphesiz
ٱللَّهَ
Allah
غَفُورٌ
bağışlayandır
شَكُورٌ
karşılık verendir

ẕâlike-lleẕî yübeşşiru-llâhü `ibâdehü-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti. ḳul lâ es'elüküm `aleyhi ecran ille-lmeveddete fi-lḳurbâ. vemey yaḳterif ḥaseneten nezid lehû fîhâ ḥusnâ. inne-llâhe gafûrun şekûr.

Allah, inanıp yararlı işler işleyen kullarını bununla müjdeler. De ki: "Ben sizden buna karşı yakınlara sevgiden (veya Allah'a yaklaşmaktan) başka bir ücret istemem." Kim güzel bir iş işlerse onun güzelliğini arttırırız. Doğrusu Allah bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.

Tefsir

أَمْ
yoksa
يَقُولُونَ
diyorlar (mı?)
ٱفْتَرَىٰ
uydurdu
عَلَى
karşı
ٱللَّهِ
Allah'a
كَذِبًاۖ
yalan
فَإِن
öyle bir durumda
يَشَإِ
dilese
ٱللَّهُ
Allah
يَخْتِمْ
mühür basar
عَلَىٰ
üzerine
قَلْبِكَۗ
senin kalbin
وَيَمْحُ
ve mahveder
ٱللَّهُ
Allah
ٱلْبَٰطِلَ
batılı
وَيُحِقُّ
ve yerleştirir
ٱلْحَقَّ
hakkı
بِكَلِمَٰتِهِۦٓۚ
sözleriyle
إِنَّهُۥ
şüphesiz O
عَلِيمٌۢ
bilir
بِذَاتِ
özünü
ٱلصُّدُورِ
göğüslerin

em yeḳûlûne-fterâ `ale-llâhi keẕibâ. feiy yeşei-llâhü yaḫtim `alâ ḳalbik. veyemḥu-llâhü-lbâṭile veyüḥiḳḳu-lḥaḳḳa bikelimâtih. innehû `alîmüm biẕâti-ṣṣudûr.

Yoksa senin için "Allah'a karşı yalan yere iftira etti" mi derler? Allah dilerse senin kalbini mühürler, batılı da yok eder, hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Doğrusu O, kalplerde olanı bilendir.

Tefsir

وَهُوَ
ve O'dur ki
ٱلَّذِى يَقْبَلُ
kabul eder
ٱلتَّوْبَةَ
tevbeyi
عَنْ عِبَادِهِۦ
kullarından
وَيَعْفُوا۟
ve affeder
عَنِ ٱلسَّيِّـَٔاتِ
kötülüklerden
وَيَعْلَمُ
ve bilir
مَا
ne
تَفْعَلُونَ
yapıyorsunuz

vehüve-lleẕî yaḳbelü-ttevbete `an `ibâdihî veya`fû `ani-sseyyiâti veya`lemü mâ tef`alûn.

Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden, yaptıklarınızı bilen, inanıp yararlı işler işleyenlerin duasını kabul eden, lütfuyla onların ecrini arttıran O'dur. Ama, inkarcılar için çetin azap vardır.

Tefsir

وَيَسْتَجِيبُ
ve dileklerini kabul eder
ٱلَّذِينَ
kimselerin
ءَامَنُوا۟
inanan(ların)
وَعَمِلُوا۟
ve yapanların
ٱلصَّٰلِحَٰتِ
iyi işler
وَيَزِيدُهُم
ve onlara daha fazlasını verir
مِّن فَضْلِهِۦۚ
lutuf ve kereminden
وَٱلْكَٰفِرُونَ
kafirlere gelince
لَهُمْ
onlara da vardır
عَذَابٌ
bir azab
شَدِيدٌ
çetin

veyestecîbü-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti veyezîdühüm min faḍlih. velkâfirûne lehüm `aẕâbün şedîd.

Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden, yaptıklarınızı bilen, inanıp yararlı işler işleyenlerin duasını kabul eden, lütfuyla onların ecrini arttıran O'dur. Ama, inkarcılar için çetin azap vardır.

Tefsir

وَلَوْ
ve eğer
بَسَطَ
bollaştırsaydı
ٱللَّهُ
Allah
ٱلرِّزْقَ
rızkı
لِعِبَادِهِۦ
kullarına
لَبَغَوْا۟
azarlardı
فِى ٱلْأَرْضِ
yeryüzünde
وَلَٰكِن
fakat
يُنَزِّلُ
indiriyor
بِقَدَرٍ
ölçüde
مَّا يَشَآءُۚ
dilediği
إِنَّهُۥ
çünkü O
بِعِبَادِهِۦ
kullarını(n her halini)
خَبِيرٌۢ
haber alandır
بَصِيرٌ
görendir

velev beseṭa-llâhü-rrizḳa li`ibâdihî lebegav fi-l'arḍi velâkiy yünezzilü biḳaderim mâ yeşâ'. innehû bi`ibâdihî ḫabîrum beṣîr.

Eğer Allah rızkı kullarının hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Ama O, dilediğini bir ölçüye göre indirir. Doğrusu O, kullarından haberdardır, onları görendir.

Tefsir

وَهُوَ
ve O'dur
ٱلَّذِى يُنَزِّلُ
indiren
ٱلْغَيْثَ
yağmuru
مِنۢ بَعْدِ
sonra
مَا قَنَطُوا۟
umutlarını kestikten
وَيَنشُرُ
ve yayan
رَحْمَتَهُۥۚ
rahmetini
وَهُوَ
ve O
ٱلْوَلِىُّ
velidir
ٱلْحَمِيدُ
övülmüştür

vehüve-lleẕî yünezzilü-lgayŝe mim ba`di mâ ḳaneṭû veyenşüru raḥmeteh. vehüve-lveliyyü-lḥamîd.

Umutsuzluğa düşmelerinin ardından yağmuru indiren, rahmetini yayan O'dur. O, övülmeğe layık olan dosttur.

Tefsir

وَمِنْ
ve
ءَايَٰتِهِۦ
O'nun ayetlerindendir
خَلْقُ
yaratması
ٱلسَّمَٰوَٰتِ
gökleri
وَٱلْأَرْضِ
ve yeri
وَمَا
ve
بَثَّ
yaydığı
فِيهِمَا
bunların içine
مِن دَآبَّةٍۚ
canlılardan
وَهُوَ
ve O
عَلَىٰ جَمْعِهِمْ
onları toplamağa
إِذَا
zaman
يَشَآءُ
dilediği
قَدِيرٌ
kadirdir

vemin âyâtihî ḫalḳu-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beŝŝe fîhimâ min dâbbeh. vehüve `alâ cem`ihim iẕâ yeşâü ḳadîr.

Gökleri, yeri ve ikisinde yaydığı canlıları yaratması varlığının delillerindendir.

Tefsir

وَمَآ
ve
أَصَٰبَكُم
başınıza gelen
مِّن
herhangi bir
مُّصِيبَةٍ
musibet
فَبِمَا
yüzündendir
كَسَبَتْ
yaptığı (işler)
أَيْدِيكُمْ
kendi ellerinizin
وَيَعْفُوا۟
ve affeder
عَن كَثِيرٍ
birçoğunu

vemâ eṣâbeküm mim müṣîbetin febimâ kesebet eydîküm veya`fû `an keŝîr.

Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder.

Tefsir