Skip to main content

أَلَمْ تَرَ
görmedin mi?
إِلَى ٱلَّذِينَ
kendilerine
أُوتُوا۟
verilenleri
نَصِيبًا
bir pay
مِّنَ ٱلْكِتَٰبِ
Kitaptan
يُؤْمِنُونَ
inanıyorlar
بِٱلْجِبْتِ
cibt'e
وَٱلطَّٰغُوتِ
ve tağut'a
وَيَقُولُونَ
ve diyorlar
لِلَّذِينَ
için
كَفَرُوا۟
inkar edenler
هَٰٓؤُلَآءِ
bunlar
أَهْدَىٰ
daha doğru
مِنَ ٱلَّذِينَ
kimselerden
ءَامَنُوا۟
inanan(lar)
سَبِيلًا
yolda(dırlar)

elem tera ile-lleẕîne ûtû neṣîbem mine-lkitâbi yü'minûne bilcibti veṭṭâgûti veyeḳûlûne lilleẕîne keferû hâülâi ehdâ mine-lleẕîne âmenû sebîlâ.

Kendilerine kitap verilmiş olanların, puta ve şeytana kanıp, inkar edenlere: "Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadırlar" dediklerini görmedin mi?

Tefsir

أُو۟لَٰٓئِكَ
işte onlar
ٱلَّذِينَ لَعَنَهُمُ
la'netlediği (insanlardır)
ٱللَّهُۖ
Allah'ın
وَمَن
kimi
يَلْعَنِ
la'netlerse
ٱللَّهُ
Allah
فَلَن تَجِدَ
artık bulamazsın
لَهُۥ
onun için
نَصِيرًا
(hiçbir) yardımcı

ülâike-lleẕîne le`anehümü-llâh. vemey yel`ani-llâhü felen tecide lehû neṣîrâ.

İşte, Allah'ın lanetledikleri onlardır. Allah'ın lanetlediği kişiye asla yardımcı bulamayacaksın.

Tefsir

أَمْ
yoksa
لَهُمْ
onların var mı?
نَصِيبٌ
bir payı
مِّنَ ٱلْمُلْكِ
mülkten
فَإِذًا
öyle olsaydı
لَّا يُؤْتُونَ
vermezlerdi
ٱلنَّاسَ
insanlara
نَقِيرًا
bir çekirdek zerresi bile

em lehüm neṣîbüm mine-lmülki feiẕel lâ yü'tûne-nnâse neḳîrâ.

Yoksa onların hükümranlıktan bir payı mı var? O zaman insanlara bir çekirdek parçası bile vermezler.

Tefsir

أَمْ
yoksa
يَحْسُدُونَ
kıskanıyorlar mı
ٱلنَّاسَ
insanlara
عَلَىٰ
yüzünden
مَآ
şeyi (vahiyleri)
ءَاتَىٰهُمُ
verdiği
ٱللَّهُ
Allah'ın
مِن فَضْلِهِۦۖ
lutfundan
فَقَدْ
oysa
ءَاتَيْنَآ
biz verdik
ءَالَ
soyuna
إِبْرَٰهِيمَ
İbrahim
ٱلْكِتَٰبَ
Kitabı
وَٱلْحِكْمَةَ
ve hikmeti
وَءَاتَيْنَٰهُم
ve onlara verdik
مُّلْكًا
bir mülk
عَظِيمًا
büyük

em yaḥsüdûne-nnâse `alâ mâ âtâhümü-llâhü min faḍlih. feḳad âteynâ âle ibrâhîme-lkitâbe velḥikmete veâteynâhüm mülken `ażîmâ.

Yoksa Allah'ın bol nimetinden verdiği kimseleri mi çekemiyorlar? Oysa İbrahim ailesine kitap ve hikmet verdik, onlara büyük hükümranlık bahşettik.

Tefsir

فَمِنْهُم
onlardan
مَّنْ
kimi
ءَامَنَ
inandı
بِهِۦ
O(Hak Kitabı)na
وَمِنْهُم
onlardan
مَّن
kimi de
صَدَّ
yüz çevirdi
عَنْهُۚ
ondan
وَكَفَىٰ
öylesine de yetti
بِجَهَنَّمَ
cehennem
سَعِيرًا
çılgın alevli

feminhüm men âmene bihî veminhüm men ṣadde `anh. vekefâ bicehenneme se`îrâ.

Onlardan ona inananlar ve yüz çevirenler vardı. Çılgın bir alev olarak cehennem yeter. Doğrusu, ayetlerimizi inkar edenleri ateşe sokacağız; derilerinin her yanışında, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Allah güçlüdür, Hakim'dir.

Tefsir

إِنَّ
şüphesiz
ٱلَّذِينَ
kimseleri
كَفَرُوا۟
inkar eden(leri)
بِـَٔايَٰتِنَا
ayetlerimizi
سَوْفَ
yakında
نُصْلِيهِمْ
sokacağız
نَارًا
bir ateşe
كُلَّمَا
her
نَضِجَتْ
piştikçe
جُلُودُهُم
derileri
بَدَّلْنَٰهُمْ
değiştireceğiz
جُلُودًا
derileri
غَيْرَهَا
başkasıyla
لِيَذُوقُوا۟
tadsınlar diye
ٱلْعَذَابَۗ
azabı
إِنَّ
şüphesiz
ٱللَّهَ
Allah
كَانَ عَزِيزًا
daima üstündür
حَكِيمًا
hüküm ve hikmet sahibidir

inne-lleẕîne keferû biâyâtinâ sevfe nuṣlîhim nârâ. küllemâ neḍicet cülûdühüm beddelnâhüm cülûden gayrahâ liyeẕûḳu-l`aẕâb. inne-llâhe kâne `azîzen ḥakîmâ.

Onlardan ona inananlar ve yüz çevirenler vardı. Çılgın bir alev olarak cehennem yeter. Doğrusu, ayetlerimizi inkar edenleri ateşe sokacağız; derilerinin her yanışında, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Allah güçlüdür, Hakim'dir.

Tefsir

وَٱلَّذِينَ
kimseleri
ءَامَنُوا۟
inanan
وَعَمِلُوا۟
ve yapanları
ٱلصَّٰلِحَٰتِ
iyi işler
سَنُدْخِلُهُمْ
sokacağız
جَنَّٰتٍ
cennetlere
تَجْرِى
akan
مِن تَحْتِهَا
altlarından
ٱلْأَنْهَٰرُ
ırmaklar
خَٰلِدِينَ
kalacaklardır
فِيهَآ
orada
أَبَدًاۖ
sürekli
لَّهُمْ
kendilerine vardır
فِيهَآ
orada
أَزْوَٰجٌ
eşler de
مُّطَهَّرَةٌۖ
tertemiz
وَنُدْخِلُهُمْ
ve onları sokacağız
ظِلًّا
bir gölgeye
ظَلِيلًا
(hiç güneş sızmayan) eşsiz

velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti senüdḫilühüm cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ ebedâ. lehüm fîhâ ezvâcüm müṭahherah. venüdḫilühüm żillen żalîlâ.

İnanıp yararlı iş işleyenleri içinde temelli ve ebedi kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları en koyu gölgeliklere yerleştireceğiz.

Tefsir

إِنَّ
şüphesiz
ٱللَّهَ
Allah
يَأْمُرُكُمْ
size emreder
أَن تُؤَدُّوا۟
vermenizi
ٱلْأَمَٰنَٰتِ
emanetleri
إِلَىٰٓ أَهْلِهَا
ehline
وَإِذَا
ve zaman
حَكَمْتُم
hükmettiğiniz
بَيْنَ
arasında
ٱلنَّاسِ
insanlar
أَن تَحْكُمُوا۟
hükmetmenizi
بِٱلْعَدْلِۚ
adaletle
إِنَّ
şüphesiz
ٱللَّهَ
Allah
نِعِمَّا
ne güzel
يَعِظُكُم
size öğüt veriyor
بِهِۦٓۗ
onunla
إِنَّ
doğrusu
ٱللَّهَ
Allah
كَانَ سَمِيعًۢا
işitendir
بَصِيرًا
görendir

inne-llâhe ye'müruküm en tü'eddü-l'emenâti ilâ ehlihâ veiẕâ ḥakemtüm beyne-nnâsi en taḥkümû bil`adl. inne-llâhe ni`immâ ye`iżuküm bih. inne-llâhe kâne semî`am beṣîrâ.

Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür.

Tefsir

يَٰٓأَيُّهَا
Ey
ٱلَّذِينَ
kimseler
ءَامَنُوٓا۟
iman eden(ler)
أَطِيعُوا۟
ita'at edin
ٱللَّهَ
Allah'a
وَأَطِيعُوا۟
ve ita'at edin
ٱلرَّسُولَ
Elçiye
وَأُو۟لِى
ve sahibine
ٱلْأَمْرِ
buyruk
مِنكُمْۖ
sizden olan
فَإِن
eğer
تَنَٰزَعْتُمْ
anlaşmazlığa düşerseniz
فِى
hakkında
شَىْءٍ
herhangi bir şey
فَرُدُّوهُ
onu götürün
إِلَى ٱللَّهِ
Allah'a
وَٱلرَّسُولِ
ve Elçiye
إِن
eğer
كُنتُمْ
iseniz
تُؤْمِنُونَ
inanıyor
بِٱللَّهِ
Allah'a
وَٱلْيَوْمِ
ve gününe
ٱلْءَاخِرِۚ
ahiret
ذَٰلِكَ
bu
خَيْرٌ
daha iyidir
وَأَحْسَنُ
ve daha güzeldir
تَأْوِيلًا
sonuç bakımından da

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû eṭî`ü-llâhe veeṭî`ü-rrasûle veüli-l'emri minküm. fein tenâza`tüm fî şey'in feruddûhü ile-llâhi verrasûli in küntüm tü'minûne billâhi velyevmi-l'âḫir. ẕâlike ḫayruv veaḥsenü te'vîlâ.

Ey İnananlar! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun halini Allah'a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.

Tefsir

أَلَمْ تَرَ
görmedin mi
إِلَى ٱلَّذِينَ
kimseleri
يَزْعُمُونَ
zanneden(leri)
أَنَّهُمْ
sadece kendilerinin
ءَامَنُوا۟
inandıklarını
بِمَآ
şeylere
أُنزِلَ
indirilene
إِلَيْكَ
sana
وَمَآ
ve şeylere
أُنزِلَ
indirilene
مِن قَبْلِكَ
ve senden önce
يُرِيدُونَ
istiyorlar
أَن يَتَحَاكَمُوٓا۟
hakem olarak başvurmak
إِلَى ٱلطَّٰغُوتِ
tağuta
وَقَدْ
oysa
أُمِرُوٓا۟
emredilmişti
أَن يَكْفُرُوا۟
inkar etmeleri
بِهِۦ
onu
وَيُرِيدُ
ve istiyor
ٱلشَّيْطَٰنُ
Şeytan da
أَن يُضِلَّهُمْ
onları saptırmak
ضَلَٰلًۢا
sapkınlıkla
بَعِيدًا
iyice

elem tera ile-lleẕîne yez`umûne ennehüm âmenû bimâ ünzile ileyke vemâ ünzile min ḳablike yürîdûne ey yeteḥâkemû ile-ṭṭâgûti veḳad ümirû ey yekfürû bih. veyürîdü-şşeyṭânü ey yüḍillehüm ḍalâlem be`îdâ.

Sana indirilen Kuran'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Putlarının önünde muhakeme olunmalarını isterler. Oysa, onları tanımamakla emr olunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister.

Tefsir