Skip to main content

وَإِذَا
ne zaman ki
قِيلَ
dense
لَهُمُ
onlara
ٱتَّبِعُوا۟
uyun
مَآ أَنزَلَ
indirdiğine
ٱللَّهُ
Allah'ın
قَالُوا۟
derler
بَلْ
hayır
نَتَّبِعُ
biz uyarız
مَا
şeye
وَجَدْنَا
bulduğumuz
عَلَيْهِ
üzerinde
ءَابَآءَنَآۚ
babalarımızı
أَوَلَوْ
şayet
كَانَ
olsa da mı?
ٱلشَّيْطَٰنُ
şeytan
يَدْعُوهُمْ
onları çağırmış
إِلَىٰ عَذَابِ
azabına
ٱلسَّعِيرِ
alevli ateşin

veiẕâ ḳîle lehümü-ttebi`û mâ enzele-llâhü ḳâlû bel nettebi`u mâ vecednâ `aleyhi âbâenâ. evelev kâne-şşeyṭânü yed`ûhüm ilâ `aẕâbi-sse`îr.

Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" denince: "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" derler. Ya şeytan, babalarını alevli ateşin azabına çağırmışsa?

Tefsir

وَمَن
ve kim
يُسْلِمْ
teslim ederse
وَجْهَهُۥٓ
yüzünü
إِلَى ٱللَّهِ
Allah'a
وَهُوَ
ve o
مُحْسِنٌ
güzel davranarak
فَقَدِ
elbette
ٱسْتَمْسَكَ
o yapışmıştır
بِٱلْعُرْوَةِ
kulpa
ٱلْوُثْقَىٰۗ
en sağlam
وَإِلَى
ve döner
ٱللَّهِ
Allah'a
عَٰقِبَةُ
sonu
ٱلْأُمُورِ
işlerin

vemey yüslim vechehû ile-llâhi vehüve muḥsinün feḳadi-stemseke bil`urveti-lvuŝḳâ. veile-llâhi `âḳibetü-l'ümûr.

İyilik yaparak kendini Allah'a veren kimse, şüphesiz en sağlam kulpa sarılmış olur. İşlerin sonucu Allah'a aittir.

Tefsir

وَمَن
ve kim
كَفَرَ
inkar ederse
فَلَا يَحْزُنكَ
seni üzmesin
كُفْرُهُۥٓۚ
onun inkarı
إِلَيْنَا
sonunda bizedir
مَرْجِعُهُمْ
onların dönüşleri
فَنُنَبِّئُهُم
ve kendilerine haber veririz
بِمَا
şeyleri
عَمِلُوٓا۟ۚ
yaptıkları
إِنَّ
şüphesiz
ٱللَّهَ
Allah
عَلِيمٌۢ
bilir
بِذَاتِ
özünü
ٱلصُّدُورِ
göğüslerin

vemen kefera felâ yaḥzünke küfruh. ileynâ merci`uhüm fenünebbiühüm bimâ `amilû. inne-llâhe `alîmüm biẕâti-ṣṣudûr.

İnkar edenin inkarcılığı seni üzmesin; onların dönüşü Bize'dir; o zaman, yaptıklarını kendilerine haber veririz. Allah, kalblerde olanı şüphesiz bilir.

Tefsir

نُمَتِّعُهُمْ
onları yaşatırız
قَلِيلًا
biraz
ثُمَّ
sonra
نَضْطَرُّهُمْ
süreriz
إِلَىٰ عَذَابٍ
bir azaba
غَلِيظٍ
kaba

nümetti`uhüm ḳalîlen ŝümme naḍṭarruhüm ilâ `aẕâbin galîż.

Onları az bir süre geçindiririz, sonra da ağır bir azaba sürükleriz.

Tefsir

وَلَئِن
ve andolsun
سَأَلْتَهُم
onlara sorsan
مَّنْ
kim?
خَلَقَ
yarattı
ٱلسَّمَٰوَٰتِ
gökleri
وَٱلْأَرْضَ
ve yeri
لَيَقُولُنَّ
mutlaka derler
ٱللَّهُۚ
Allah
قُلِ
de ki
ٱلْحَمْدُ
hamd
لِلَّهِۚ
Allah'a layıktır
بَلْ
hayır
أَكْثَرُهُمْ
çokları
لَا يَعْلَمُونَ
bilmezler

velein seeltehüm men ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa leyeḳûlünne-llâh. ḳuli-lḥamdü lillâh. bel ekŝeruhüm lâ ya`lemûn.

And olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan, "Allah'tır" derler. De ki: "Hamd Allah'a mahsustur", ama çoğu bilmezler.

Tefsir

لِلَّهِ
Allah'ındır
مَا
ne varsa
فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ
göklerde
وَٱلْأَرْضِۚ
ve yerde
إِنَّ
şüphesiz
ٱللَّهَ
Allah
هُوَ
işte O'dur
ٱلْغَنِىُّ
zengin
ٱلْحَمِيدُ
övülen

lillâhi mâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. inne-llâhe hüve-lganiyyü-lḥamîd.

Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Şüphesiz Allah müstağnidir, övülmeğe layıktır.

Tefsir

وَلَوْ
şayet olsa
أَنَّمَا
bulunan
فِى ٱلْأَرْضِ
yeryüzünde
مِن شَجَرَةٍ
ağaçlar
أَقْلَٰمٌ
kalem
وَٱلْبَحْرُ
ve deniz (mürekkep)
يَمُدُّهُۥ
ona katılsa
مِنۢ بَعْدِهِۦ
arkasından
سَبْعَةُ
yedi
أَبْحُرٍ
deniz (daha)
مَّا نَفِدَتْ
yine tükenmez
كَلِمَٰتُ
kelimeleri
ٱللَّهِۗ
Allah'ın
إِنَّ
şüphesiz
ٱللَّهَ
Allah
عَزِيزٌ
üstündür
حَكِيمٌ
hikmet sahibidir

velev enne mâ fi-l'arḍi min şeceratin aḳlâmüv velbaḥru yemüddühû mim ba`dihî seb`atü ebḥurim mâ nefidet kelimâtü-llâh. inne-llâhe `azîzün ḥakîm.

Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa ve yedi misli deniz de yedekte bulunup yazılsa yine de Allah'ın sözleri bitmezdi. Doğrusu Allah güçlüdür, hakim'dir.

Tefsir

مَّا
değildir
خَلْقُكُمْ
sizin yaratılmanız
وَلَا
ve değildir
بَعْثُكُمْ
diriltilmeniz
إِلَّا
başka bir şey
كَنَفْسٍ
kişi(nin yaratılmasından)
وَٰحِدَةٍۗ
bir tek
إِنَّ
şüphesiz
ٱللَّهَ
Allah
سَمِيعٌۢ
işitendir
بَصِيرٌ
görendir

mâ ḫalḳuküm velâ ba`ŝüküm illâ kenefsiv vâḥideh. inne-llâhe semî`um beṣîr.

Ey insanlar! Sizin yaratılmanız ve tekrar dirilmeniz tek bir nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.

Tefsir

أَلَمْ تَرَ
görmedin mi
أَنَّ
şüphesiz
ٱللَّهَ
Allah
يُولِجُ
sokuyor
ٱلَّيْلَ
geceyi
فِى
içine
ٱلنَّهَارِ
gündüzün
وَيُولِجُ
ve sokuyor
ٱلنَّهَارَ
gündüzü
فِى
içine
ٱلَّيْلِ
gecenin
وَسَخَّرَ
ve emrine boyun eğdirmiştir
ٱلشَّمْسَ
güneşi
وَٱلْقَمَرَ
ve ayı
كُلٌّ
her biri
يَجْرِىٓ
akıp gider
إِلَىٰٓ
kadar
أَجَلٍ
bir süreye
مُّسَمًّى
belli
وَأَنَّ
ve elbette
ٱللَّهَ
Allah
بِمَا تَعْمَلُونَ
yaptıklarınızı
خَبِيرٌ
haber almaktadır

elem tera enne-llâhe yûlicü-lleyle fi-nnehâri veyûlicü-nnehâra fi-lleyli veseḫḫara-şşemse velḳamer. küllüy yecrî ilâ ecelim müsemmev veenne-llâhe bimâ ta`melûne ḫabîr.

Allah'ın geceyi gündüze ve gündüzü geceye kattığını, her biri belirli bir süreye kadar hareket edecek olan güneşi ve ayı buyruk altında tuttuğunu; Allah'ın, yaptıklarınızdan haberdar olduğunu bilmez misin?

Tefsir

ذَٰلِكَ
böyledir
بِأَنَّ
çünkü
ٱللَّهَ
Allah
هُوَ
O
ٱلْحَقُّ
haktır
وَأَنَّ
ve elbette
مَا يَدْعُونَ
yalvardıkları
مِن دُونِهِ
O'ndan başka
ٱلْبَٰطِلُ
batıldır
وَأَنَّ
ve gerçekten
ٱللَّهَ
Allah'tır
هُوَ
O
ٱلْعَلِىُّ
ulu
ٱلْكَبِيرُ
ve büyük

ẕâlike bienne-llâhe hüve-lḥaḳḳu veenne mâ yed`ûne min dûnihi-lbâṭili veenne-llâhe hüve-l`aliyyü-lkebîr.

Bu, Allah'ın hak olmasından ve O'ndan başka taptıkları şeylerin batıl olmasındandır. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür.

Tefsir