Skip to main content

اِنِّيْ وَجَدْتُّ امْرَاَةً تَمْلِكُهُمْ وَاُوْتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ وَّلَهَا عَرْشٌ عَظِيْمٌ   ( النمل: ٢٣ )

Indeed I
إِنِّى
şüphesiz ben
found
وَجَدتُّ
buldum
a woman
ٱمْرَأَةً
bir kadın
ruling them
تَمْلِكُهُمْ
onlara hükümdarlık eden
and she has been given
وَأُوتِيَتْ
ve kendisine verilmiştir
of
مِن
her-den
every thing
كُلِّ شَىْءٍ
her
and for her
وَلَهَا
ve vardır
(is) a throne
عَرْشٌ
bir tahtı
great
عَظِيمٌ
büyük

innî vecettü-mraeten temlikühüm veûtiyet min külli şey'iv velehâ `arşün `ażîm. (an-Naml 27:23)

Diyanet Isleri:

Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi.

English Sahih:

Indeed, I found [there] a woman ruling them, and she has been given of all things, and she has a great throne. ([27] An-Naml : 23)

1 Abdulbaki Gölpınarlı

Orada, onlara bir kadının hükümdar olduğunu gördüm ve kendisine her şey verilmiş ve bir de çok büyük tahtı var.