feeradnâ ey yübdilehümâ rabbühümâ ḫayram minhü zekâtev veaḳrabe ruḥmâ.
Rablerinin o çocuktan daha temiz ve onlara daha çok merhamet eden birini vermesini istedik."
veemme-lcidâru fekâne ligulâmeyni yetîmeyni fi-lmedîneti vekâne taḥtehû kenzül lehümâ vekâne ebûhümâ ṣâliḥâ. feerâde rabbüke ey yeblügâ eşüddehümâ veyestaḫricâ kenzehümâ. raḥmetem mir rabbik. vemâ fe`altühû `an emrî. ẕâlike te'vîlü mâ lem tesṭi` `aleyhi ṣabrâ.
"Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı; babaları da iyi bir kimseydi. Rabbin onların erginlik çağına ulaşmasını ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını istedi. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzleri budur."
veyes'elûneke `an ẕi-lḳarneyn. ḳul seetlû `aleyküm minhü ẕikrâ.
Sana Zülkarneyn'i sorarlar, "Onu size anlatacağım" de.
innâ mekkennâ lehû fi-l'arḍi veâteynâhü min külli şey'in sebebâ.
Doğrusu biz onu yeryüzüne yerleştirmiş ve her şeyin yolunu ona öğretmiştik.
ḥattâ iẕâ belega magribe-şşemsi vecedehâ tagrubü fî `aynin ḥamietiv vevecede `indehâ ḳavmâ. ḳulnâ yâ ẕe-lḳarneyni immâ en tü`aẕẕibe veimmâ en tetteḫiẕe fîhim ḥusnâ.
Sonunda güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir suda batıyor gördü. Orada bir millete rastladı. "Zülkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin" dedik.
ḳâle emmâ men żaleme fesevfe nü`aẕẕibühû ŝümme yüraddü ilâ rabbihî feyü`aẕẕibühû `aẕâben nükrâ.
"Haksızlık yapana azap edeceğiz, sonra Rabbine döndürülür, onu görülmemiş bir azaba uğratır; ama inanıp yararlı iş işleyene, mükafat olarak güzel şeyler vardır, ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleriz" dedi.
veemmâ men âmene ve`amile ṣâliḥan felehû cezâen-lḥusnâ. veseneḳûlü lehû min emrinâ yüsrâ.
"Haksızlık yapana azap edeceğiz, sonra Rabbine döndürülür, onu görülmemiş bir azaba uğratır; ama inanıp yararlı iş işleyene, mükafat olarak güzel şeyler vardır, ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleriz" dedi.
ḥattâ iẕâ belega maṭli`a-şşemsi vecedehâ taṭlü`u `alâ ḳavmil lem nec`al lehüm min dûnihâ sitrâ.
Sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca, güneşi, kendilerini elbise, bina gibi şeylerle örtmediğimiz bir millet üzerine doğuyor buldu.