Skip to main content

وَمَا يَأْتِيهِم
onlara gelmezdi
مِّن
hiçbir
رَّسُولٍ
elçi
إِلَّا كَانُوا۟
olmadıkları
بِهِۦ
onunla
يَسْتَهْزِءُونَ
alay ediyor

vemâ ye'tîhim mir rasûlin illâ kânû bihî yestehziûn.

Onlara gelen her peygamberi alaya alıyorlardı.

Tefsir

كَذَٰلِكَ
işte böyle
نَسْلُكُهُۥ
onu sokarız
فِى
içine
قُلُوبِ
kalbleri
ٱلْمُجْرِمِينَ
suçluların

keẕâlike neslükühû fî ḳulûbi-lmücrimîn.

Aynı şekilde biz de Kitap'ı suçluların kalblerine sokarız, ama ona yine de inanmazlar. Oysa kendilerinden öncekilerin uğradıkları meydandadır.

Tefsir

لَا يُؤْمِنُونَ
inanmazlar
بِهِۦۖ
ona
وَقَدْ
elbette
خَلَتْ
geçtiği halde
سُنَّةُ
sünneti
ٱلْأَوَّلِينَ
öncekilerin

lâ yü'minûne bihî veḳad ḫalet sünnetü-l'evvelîn.

Aynı şekilde biz de Kitap'ı suçluların kalblerine sokarız, ama ona yine de inanmazlar. Oysa kendilerinden öncekilerin uğradıkları meydandadır.

Tefsir

وَلَوْ
şayet
فَتَحْنَا
açsak da
عَلَيْهِم
onlara
بَابًا
bir kapı
مِّنَ ٱلسَّمَآءِ
gökten
فَظَلُّوا۟
olsalardı
فِيهِ
oraya
يَعْرُجُونَ
çıkacak

velev fetaḥnâ `aleyhim bâbem mine-ssemâi feżallû fîhi ya`rucûn.

Onlara gökten bir kapı açsak da, oradan çıkmağa koyulsalar: "Gözlerimiz döndü, biz herhalde büyülendik" derler.

Tefsir

لَقَالُوٓا۟
derlerdi
إِنَّمَا
herhalde
سُكِّرَتْ
döndürüldü
أَبْصَٰرُنَا
gözlerimiz
بَلْ
doğrusu
نَحْنُ
biz
قَوْمٌ
bir topluluğuz
مَّسْحُورُونَ
büyülenmiş

leḳâlû innemâ sükkirat ebṣârunâ bel naḥnü ḳavmüm mesḥûrûn.

Onlara gökten bir kapı açsak da, oradan çıkmağa koyulsalar: "Gözlerimiz döndü, biz herhalde büyülendik" derler.

Tefsir

وَلَقَدْ
ve andolsun
جَعَلْنَا
biz yaptık
فِى ٱلسَّمَآءِ
gökte
بُرُوجًا
burçlar
وَزَيَّنَّٰهَا
ve onu süsledik
لِلنَّٰظِرِينَ
bakanlar için

veleḳad ce`alnâ fi-ssemâi bürûcev vezeyyennâhâ linnâżirîn.

And olsun ki, gökte burçlar meydana getirdik, onları bakanlar için donattık.

Tefsir

وَحَفِظْنَٰهَا
ve onu koruduk
مِن كُلِّ
her
شَيْطَٰنٍ
şeytandan
رَّجِيمٍ
recim (taşlanmış)

veḥafiżnâhâ min külli şeyṭânir racîm.

Onları, kovulmuş her şeytandan koruduk.

Tefsir

إِلَّا
ancak hariçtir
مَنِ
kimse
ٱسْتَرَقَ
hırsızlığı eden
ٱلسَّمْعَ
kulak
فَأَتْبَعَهُۥ
onu kovalar
شِهَابٌ
bir alev
مُّبِينٌ
parlak

illâ meni-steraḳa-ssem`a feetbe`ahû şihâbüm mübîn.

Fakat kulak hırsızlığı yapan olursa, parlak bir ateş onu kovalar.

Tefsir

وَٱلْأَرْضَ
ve arzı
مَدَدْنَٰهَا
yaydık
وَأَلْقَيْنَا
ve attık
فِيهَا
oraya
رَوَٰسِىَ
sağlam dağlar
وَأَنۢبَتْنَا
ve bitirdik
فِيهَا
orada
مِن كُلِّ
her
شَىْءٍ
şey(den)
مَّوْزُونٍ
ölçülü mütenasib

vel'arḍa medednâhâ veelḳaynâ fîhâ ravâsiye veembetnâ fîhâ min külli şey'im mevzûn.

Yeri yaydık, oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada her şeyi bir ölçüye göre bitirdik.

Tefsir

وَجَعَلْنَا
ve var ettik
لَكُمْ
sizin için
فِيهَا
orada
مَعَٰيِشَ
geçimlikler
وَمَن
ve canlılar için
لَّسْتُمْ
olmadığınız
لَهُۥ
onları
بِرَٰزِقِينَ
rızıklandırıcı

vece`alnâ leküm fîhâ me`âyişe vemel lestüm lehû birâziḳîn.

Orada sizin ve rızık veremeyeceğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.

Tefsir